Sayfalar

Translate

18 Ağustos 2015 Salı

The Dreamers


Yazan sevilalala




   Arka planda; Tom Waits -  Downtown Train

 
   Bi' bardak suyu bir dilim elma aromasıyla mutlu edin.

 
   Hayalperestlerden konuşalım bugün. Bernardo Bertolucci üzgün.  60'lı yılların sonlarına gidelim hatta, gökyüzü mavisinin sakin kaldığı bugünlerden uzağa. 'The Dreamers' hakkında bir kaç cümle söyleyelim.


'We were drifting out to sea, leaving the world far behind us'




   Sahne çok yalnız, sahne çok yalın, sahne çok uzak. Sanki ellerimiz birbirine dokunur, sanki ellerimiz birbirini bulamaz.

   'Bazen hayatta en büyük kahramanlık, ikinci karakter olabilmektir' der hayatının yarısını hapiste geçirmiş eskilerden bir yazar. Ahh Isabelle. Kırmızı bereli kadın. Bu filmde kahraman yok. Bu kadının kahramana ihtiyacı yok. Elleri gökyüzüne uzansın yeter.


Belki aşık olduğumuz insanı hiç seçemeyiz, hatta belki aşık olduğumuzu bile fark etmeyiz. Aşkı hiç bilmeyiz. Belki sadece bilmekten uzaklaşıp hissetmeye gitmeliyiz. Tek bir ruhu anlatır film, muhtemel iki bedende yaşayan. Aşk mıdır? Aitlik midir? Zannetmişlik midir? Belki sadece soğuk fayans döşeme üzerinde sevişmektir. Eski filmleri özlemektir. Uzun cümleleri sevmektir. Ansiklopedilerimizdir.




Tüm sirklerde fillerin ayaklarının yakıldığı, 68lerin Fransa'sında devrim ortasında; bir çakmağın uzunluğunun, masa örtüsü üzerindeki çizgilere, bu çizgilerin hipotenüsüne ve hatta Isa'nın parmağının uzunluğuna eşit olmasıyla, bu yüzdendir ki  belki de her şeyin bir olmasıyla, birbirini tamamlamasıyla başlar film, kardeşine sarılarak uyumanın sıcaklığıyla devam eder. Çıplaklığın özgürlüğünü görürsünüz. Eski film taklitleriyle, belki uzak heykellerin yalnızlığıyla, belki yanlış bir yalnızlığın içinden, var olan tüm sanatları alt eder, var olan tüm sanatların karşısında boyun eğer. Böylece filmin kendisi de devrim olur. Sanat tarihi yeniden başlar. Çoğu zaman eski bir filmin içinde yaşarlar, eskiye saygı duyarlar. Belki yanlış bir yerde belki yanlış kişilerle yaşarlar. Yine de uzaklaşıp kendileri için küçük bir çadırda küçük bir dünya yaratırlar.





 Sokaklar kavga. Sokaklar kaos. Sokaklar yangın. Sokaklar evimizde.

Nasıl aitsek içimize, nasıl yaşıyorsak içimizde; işte öylece yaşar tek ruh, bir kaç beden aynı evde. Sokak içimizde.

Dünyayı unutur muyuz sahiden gerçek ait olduğumuz yerde? Sokak pencerelerimizden taşar mı istemesek de ? 




Oysa nasıl da birbiriyle uyumludur hala dünya.


'Books, not guns. Culture, not violence.'


Biz aşık oluruz. Biz severiz. Biz ait oluruz. Biz öldürmeyiz.


  'That's not what we do, that's what they do'


Oysa hala her şey tamamlar birbirini. Oysa hala nasıl da tektir dünya.


Ve bir devrimin hikayesi bir aşk olur. Ve bir kardeşliğin hikayesi bir aşk olur. Ve aşk eski bir hikaye olur. Bir bomba olur. Ölür, içimize dokunur. Ve sokaklar evimizden içeri taşmaya devam ederler..

Hiç yorum yok: